Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for 23 Haz 2008

Peru gezinin Niravana’sı Machu Picchu’da güneşin doğuşunu yakalıyoruz.

Machu Picchu

Machu Picchu’nun saklandığı dağın eteğinde, Aguas Calientes kasabasında, bizi antik kente çıkaracak servis otobüslerinin durağına sabah güneş doğmadan varıyoruz. Duraktaki turist kalabalığını görünce biraz şaşırıyoruz. Kayıp şehirde güneşin ilk ışıklarını yakalamak isteyen bu kadar çok insan görmeyi beklemiyorduk açıkçası.

Yarım saatlik bir otobüs yolculuğu, ve onu takip eden uzun, zigzaglı bir tırmanıştan sonra, ileride birikmiş insanlar görüyoruz. Geldik! Kat kat teraslarda turistler kendilerine dinlenecek yer arıyor. Biz de birkaç basamak daha yükselip, Machu Picchu’nun o klasik, heybetli görüntüsünü sindirebileceğimiz bir yerde oturuyoruz.

Önümüzdeki sahnede, parlak mavi bir gökyüzünün altında, daha uzaktaki dağların tepeleri arka fonu oluşturuyor ve geniş bir kavis çizerek tüm sahneyi çevreliyor. Bu fon ile ortadaki ana platform, derin uçurumlar ile ayrılıyor. Sahnedeki baş aktör Machu Picchu’nun üstünde bulunduğu çok geniş düzlük, bu uçurumların arasında yükselmiş. Bulunduğumuz tepeden aşağıya doğru basamaklar halinde inen terasların ardında şehri çevreleyen duvarlar var. Giriş kapısının arkasında, yine kat kat yerleştirilmiş, çatıları yok olmuş taş odalar, kutu kutu, sıkışık düzende duruyor. Odaların ardından şehrin meydanı, bu dramatik sahnede huzur verici yeşil bir düzlük olarak uzanıyor. Meydanın sol tarafında büyük tapınakların, sağ tarafında ise yine kutu kutu görünen eski yerleşim bölgesinin kalıntıları oldukça iyi korunmuş durumda. Şehrin öbür ucunda ise, dimdik yükselen tepe platformu tamamlıyor. Kimin aklina gelmis boyle bir yere sehir kurmak?

16. yüzyılda İspanyollar Meksika’dan başlayıp Güney Amerika’ya doğru inerken, bölgedeki ırkları yokedip, onlara ait tüm zenginlikleri yağmalamışlar. Aztekler ve diğer bazı ırklar İspanyolları, bir gün denizden çıkıp gelmesini bekledikleri tanrı sanıp, istilaya karşı koymazken, İnkalar savaşmaya çalışmış, ama hayatlarında ilk defa gördükleri atlar ve zırhlara karşı varlık gösterememişler. Öte yandan Machu Picchu, dağların tepesindeki hayal edilmesi güç konumu nedeniyle, varlığı bile bilinmeden İspanyollardan gizlenmeyi başarmış. Dolayısıyla yüzyıllar boyunca bozulmadan kalmış. 20.ci yüzyılın başlarında şehir, tesadüf eseri tekrar bulunmuş. Günümüzde Machu Picchu, ülkeye gelen turistlerinin neredeyse hepsinin Peru’yu ziyaretinin tek sebebi olma özelliğini koruyor.

Gözlerimi şehirden ayırıp, teraslardaki kalabalığa çeviriyorum. Dünyanın her tarafından gelen yüzlerce insan, sabahın bu erken saatinde, denizden 2600 metre yükseklikte, yemyeşil dağların arasında, sanki hacca gelmiş gibi sabırla güneşin şehri aydınlatmasını bekliyor. Kalabalığın arasında, onlarca farklı lisanda konuşmalar duyuyoruz.

Sonunda güneşin ilk ışını tepelerin arasından sızarak şehrin üzerine düşüyor. 1 dakika sonra başka bir ışık hüzmesi… Işık kolonlarının sayıları artıyor, genişliyor, daha büyük bir bölgeyi aydınlatmaya başlıyorlar. Güneş yükseldikçe, şehre vuran ışığın açısı değişiyor, gölgeler yer değiştiriyor. Machu Picchu gözlerimizin önünde şekilden şekile giriyor. Ve teraslardaki kalabalık, bu devasa ışık ve gölge oyununu sessizce izliyor.

Bu dizinin diğer sayfaları: 1, 2, 3, 4, 5


Facebook'ta paylaş Facebook’ta paylaş

Read Full Post »